24 Haziran 2009 Çarşamba

Güreşçi değil köfteci Pehlivan’lar için cazgırlık

O kadar çok lokanta açtılar ki, Kadıköy’de her köşe başında bir “pehlivan” görürsünüz yazsam, fazla abartılı olmaz. Franchise dedikleri yöntemle mi açılıyorlar yoksa hepsi de aynı adamın/şirketin doğrudan açtığı lokantalar mı, bilmiyorum, ama Kadıköy’ün merkezinde benim bildiğim dört tane lokantaları var. Büyük salonları, sıra sıra masaları (sadece biri daha küçükçe, hallice bir büfe gibi ama üst katında da salonu var), uzun self servis tezgahlarıyla kilo kilo köfte ve tavuk pişiriyorlar gün boyunca.

Pehlivan, hemen vitrin önündeki büyük ızgaralarında harıl harıl pişen köfte, kaşarlı köfte, kanat ve tavuk şişlerin iştahınızı fazlasıyla açtığı bir mekan. Izgaraların hemen gerisinde de sıra sıra tabak yemekleri başlıyor. Etliler, sebzeliler, fırın kebapları, pilav, çorba, tatlılar, salatalar, cacık, içecekler derken, her lokantanın en kötü yeri olan kasaya varıyorsunuz! İçeri köfte niyetiyle girseniz dahi çeşit çeşit çekici yemek aklınızı çelebiliyor bir an. Ne yesem ikilemlerinde gidip gelirken, biraz önce “orman kebabı var, güzel, tas kebabı, pilav” şeklindeki davetkâr sesin sahibinin, daha sertçe bir tonlamayla yaptığı “evet efen’im, ilerleyelim lütfen, lütfen” uyarısıyla eliniz mahkum yürüyorsunuz.

Pehlivan, ucuza güzel köfte yemek için iyi bir tercih. Vitrin önü yeterince iştah açıcı.

Pehlivan, self servis çalışıyor. Tepsiyi alıyorsunuz, tabakları birer birer tepsiye yerleştirip nihayetinde kasaya ödemenizi yapıyor ve yerinize oturuyorsunuz. İnsanları hesaplı yeme iddiasıyla içeri girip de cebinin boyutlarını aşacak şekilde tıkınmaya yönlendirmek için en iyi yol herhalde.

İlk bakışta köfteci izlenimi verdiği için Pehlivan’da en çok yenen şeyin köfte olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Geniş ızgaranın kenarında büyükçe bir köfte ve kaşarlı köfte yığını, sürekli büyüyor ve sonra küçülüyor. Güzel, harcı yağla şişirilmemiş bir köftesi var. Köfte aldığınızda kenarına birkaç turşu biber ve köfteye ayrı bir tat veren, biberli soslarından koyuyorlar. Porsiyona koydukları beş köfte insanı doyurmaya yetiyor. Ekmeğiniz kalırsa, onu da sosa banarak bitirmek de keyifli. Kaşarlı köfte alırsanız, porsiyonda irice bir tane köfte yiyorsunuz. Çok harika bir kaşarlı köfte değil, ama fiyatını göz önünde bulundurursanız, o fiyata başka yerde kaşarlı köfte yiyebileceğinizi sanmıyorum. Bir de göğüs etinden yapılan tavuk şiş ve kanat var. İri tavuk şişler, sosla hafif terbiyelendirildiği için fazla kurumuyor, tadı da gayet hoş. Porsiyonda iki çöp şişe takılı dörder parça tavuk oluyor. Ve tavuğu da yine sos ve turşu biberle yiyorsunuz. Kanat ise genel olarak benim favorim değildir, Pehlivan’da da hiç yemedim. Pehlivan’ın lokantaları pek boş kalmıyor, özellikle öğlen saatleri ile akşam üstleri bir hayli dolu. O yüzden de köfte ve tavuğu hep bol bol pişirdikleri için, eğer gitmezse bazen beklemiş olabiliyor. İşte o biraz beklemiş (ve size verilirken yeniden ısıtılmış) köfte ve tavuğa denk gelirseniz, kurumuşunu yemek zorunda kalabiliyorsunuz. Hadi köftesi yine de yeniyor, ama tavuğu beklediğinde güzel olmuyor.

Burası Pehlivan'ın Osmanağa Camii yakınındaki lokantası. Diğerlerine göre daha küçük. Saat biraz geç olunca, fotoğrafın alt köşesindeki kaşarlı köfte yığını, beklemiş ve tekrar ısıtılan köfteyi yemek zorunda kalacağınızın habercisi. Eh, bir eksiği de o olsun.

Pehlivan’ın yemekleri de güzel. Esnaf lokantalarına göre daha özenli yapıyorlar. Ama köftesi için geçerli olan hesaplılık, yemeklere geldiğinde her zaman geçerli değil. Orman kebabı, kapama gibi etli yemekler pahalı. Ama hakkını yememek lazım, lezzetli yapıyorlar ve etli yemekleri gerçekten etli! Doyuyorsunuz. Bir de, örneğin hindi etinden yapılan tas kebabı benzeri hoş bir yemeği her yerde yemek imkanı bulabileceğimizi sanmıyorum. Yani arada bir, ilginç yemekleri aman aman para vermeden yemek için akılda tutulabilecek bir yer Pehlivan. Sebzeli yemekleri ise hem lezzetli hem de fiyat açısından uygun. Taze fasulye yemeğini tavsiye edebilirim örneğin. Pilavı öyle ekstra anlatmayı gerektirecek bir pilav değil. Ancak bazı yemeklerin yanına koymak için hazırladıkları patates püresinin, püreye olan çocukça sevgilerini unutmayanlar için hoş bir seçenek olduğunu söylemek lazım. Ezogelin ve tavuk suyuna şehriye çorbası her zaman tezgahın kenarında sıcak bir şekilde duruyor. Tavuk suyuna çorbasını hiç içmedim, ezogelininde ise sürekli bir altı tutmuşluk tadı var ve pek hoş değil. Ayrıca çorba kaseleri haddinden fazla küçük; adeta iki kaşıkta bitiyor. Yalnızca, Pehlivan’ın geç saate kadar açık olan lokantalarında, o saatte işkembe dışında çorba arayanlar için çorba buluyor olmak iyi.

Pehlivan'ın geç saate kadar açık olan, Söğütlüçeşme Camii yakınlarındaki lokantası. O saatlerde, ilginçtir, sulu yemekleri köftesine göre daha taze oluyor.

Yemeklerinizi aldınız, tepsiyle ilerliyorsunuz, geldiniz salata, cacık, soğuk meze alabileceğiniz noktaya. İri taneli domates salatası her yemeğin yanında iyi bir seçenek. Soğuk mezelerinden çok fazla yemedim, ama yediklerimin de öyle aklımda kaldığını söyleyemeyeceğim. Tabii şu yaz sıcağında bir kez daha tecrübe etmek, bu fikrimi değiştirebilir. Dener de fikrimi sahiden değiştirirsem, buraya bir not düşerim. Tatlılardan sütlacı fena değil. Sevenler için kabak tatlısını da önerebilirim. Diğerleri gözüme pek iştah açıcı gelmedi. İçecekler kısmını tepsinize bir tanesini seçerek ya da vazgeçerek arkada bıraktıktan sonra, tepsinize ekmek ve çatal-bıçağı alıyorsunuz. Tam burada, yemeklerinizde istediğiniz kadar kullanmanız için baharat kapları, zeytinyağlık, sirkelik, limonluk var. Köftenin yanındaki sos dışında tabağınıza pul biber ve kekik koymak güzel olabilir. Salatanıza sirke ve zeytinyağını da keyfinize göre katıyorsunuz.

Ustanın, bir yandan "bu herif niye fotoğraf çekiyor?" kaygılı bakışlar atıp bir yandan da "yakışıklı olsun" pozunu vermesi, görüntü alan makinelerle karşılaşan memleket insanlarının ortalama tavrının şık bir örneği olmuş. Vallahi ben mekanı çekeyim, dedim ama sen de iyi ki çıkmışsın usta.

Ve oturmadan önceki son durak olan kasaya varıyorsunuz. Dört farklı lokantada fiyatlar hafif oynayabiliyor, ama temel aynı: Köfte, tavuk şiş ve kanat ızgara 5 TL, kaşarlı köfte 5,5 TL. Çorbalar 2,5 lira, uygun bir fiyat yani, ama tekrarlayayım: kaseleri çok küçük. “Etli-sebzeli” diye tarif ettikleri, içinde parça et bulunan sebzeli yemekleri 5 lira, sırf sebzeliler 4 lira. Tas kebabı aldıysanız, yüksek meblağlı yemeklere merhaba diyorsunuz: 8 lira. 10 liradan başlayıp 13 liraya kadar çıkan kuzu tandır gibi yemekleri de var; kuzu tandır 13 lira vermeye değecek bir yemektir, ama açıkçası Pehlivan’da da o parayı vermemeyi yeğlerim! Pilav 2,5, salatalar 2,5 TL. Zeytinyağlılar 2,5-3 lira, tatlılar da öyle. Ayrana 1 lira, kolaya 1,5 lira ödeniyor. Kısacası yüksek fiyatlı kebaplar dışında sahiden iyi yemeği öyle çok da fazla para verip üzülmeden yiyebiliyorsunuz.

Unutmadan, Pehlivan’ın iyi bir yönü de, arkada bir yerlerde sürekli kaynamakta olan çaydan istediğiniz kadar alıp içebiliyor olmanız. Çaylar şirketten ve gerçekten bulaşık suyu gibi değil!

Söğütlüçeşme Caddesi üzerinde, boğa heykeline çıkarkenki ikinci lokanta.

Pehlivan lokantaları hep merkezî yerlerde ve biri hariç büyük dükkanlar olduğu için Kadıköy’e dolaşmaya gelen, işten çıkan, alışveriş yapan, caddeden ve çarşıdan geçen her türlü insanı karnını doyururken görebilirsiniz. Öğle vakitleri öğle tatili insanlarıyla bolca karşılaşıyorsunuz. Yemek sonrası çay faslına geçince, yemeğini bitirmiş ama sohbeti uzatan arkadaş gruplarını görüp hafiften bir cafe atmosferi yaşamak mümkün. Söğütlüçeşme Caddesi üzerinde Söğütlüçeşme Camii tarafından Altıyol’a çıkarken iki tane, Boğa heykelinden cadde üzerinden iskeleye inerken Osmanağa Camii’nden hemen önce bir tane ve çarşı içinde Ayia Efimia Rum Ortodoks Kilisesi’nin baktığı meydanın orada bir tane olmak üzere dört lokantası var Pehlivan’ın. Bunlardan Söğütlüçeşme Camii tarafından çıkarken karşılaşacağınız ilk lokanta geç saatlere kadar açık oluyor. Ve yemekleri de geç saate karşın taze. “Kalmış yemekler” değil, anlayacağınız. Sanırım geç saatlerde yemek için tercih edilecek en iyi yerlerden biri olarak sayılabilir. O saatlerde, orada, gececi taksicileri, zil çalan karınlarını susturmak için arabasıyla turlayıp lokanta arayanları, ufaktan bir şeyler atıştırıp çay içme faslını uzatanları fazlaca görmek mümkün.

"Köfteleri görünce ağzınız sulandı, farkındayız, korkmadan buyurun, yeyin, yemekler ucuz" minvalinde, Pehlivan lokantalarında fiyatları her yana yazmışlar. İyi de yapmışlar.

3 yorum:

  1. Afiyet olsun, bay Demirsoy. Musteri sayisinin belirtilmesi ve musterilerin genel olarak betimlenmesi de yararli olmus bence; okuyucunun yazarinkine ek bir fikir yurutmesine olanak sagliyor. Yalniz, kapanis saati hakkinda "gec saatler" demek yerine daha detayli bir bilgi vermek daha iyi olurdu gibi geliyor bana, ne dersiniz? Bunun disinda, mekandaki gurultu ve muzik durumu da merak edilebilir. Neyse ki, bunlar ufak tefek konular ve bunlari bir kenara birakacak olursak, detaylarla bezeli, "doyurucu" bir yazi okudum ben. Oyle ki, sanki elinizde ses kayit cihaziyla her adiminizi kaydederek yazmissiniz. Bir an icin, X-Files'tan Scully'nin ses kayit cihazi esliginde yaptigi otopsiler geldi gozumun onune ister istemez, ilahi! Kofte otopsisi... Kofte demisken, artik havalar iyice isindi, sicaklar bastirdi.Buna ragmen, et yemeklerine devam mi diyorsunuz, yoksa sicaklarda yenebilecek daha hafif yiyeceklerle ilgili yazilar da olacak mi? Bir diger merak ettigim konu da, gidip de hosnut kalmadiginiz yerler hakkinda yazi yazmayacak misiniz?

    YanıtlaSil
  2. Evet, gürültü ve müzik durumunu yazmak aklıma gelmemişti. Herhalde, özellikle esnaf lokantalarında muhtemelen televizyon veya arkadan arkadan çalan radyo (Marmara Et Lokantası'nda öyledir, örneğin) dışında öyle pek de ekstra ses olmamasından kaynaklanıyor. Hani, "Nasılsa herkesin bildiği şeydir, ayrıca yazmaya lüzum yok" gibi bir önyargı olsa gerek benimki. Ama gerçekten de belirtmeli, benim şimdiye kadar yazdıklarım arasında Pehlivan'lar, özellikle en şamatalı saatlerinde, gürültülü oluyorlar. Ancak bundan rahatsız olur musunuz, bilmem. Bazı Pehlivan'larda kolondan radyo yayını da yapıyorlar, müzik kanalları çalıyor.
    Yazlık yemeklerle ilgili olanları da yedikçe yazarız. Fakat yine de, "evet," demeliyim, "et yemeklerine devam," zira onların yeri ayrı!
    Hoşnut kalmadığımız yerlerle ilgili de yazacağım (ve sanırım çoğul konuşmam da yanlış olmaz) yazacağız elbet. Daha yeni başladık ya, insan ilk başta yemesi güzel yerleri yazma konusunda daha motive oluyor. Hem, oralardaki eksiği gediği belirtince, olur da ustalar okur ve el atarlar, biz de gelecekte yemekten daha fazla keyif alırız, düşüncesi de etkili olabilir! Yoksa ucuz olup da ilk lokmayı aldığınızda bırakın o lokantaya geldiğinize, dünyaya geldiğinize pişman olduğunuz yerler de var. Herhalde önce öyle yerlere bir kez daha göz atıp, mesela zehirlenmeden klavye başına oturabilmek gerekiyor!

    YanıtlaSil
  3. Köftesi ve tavuk şişi güzel bir yer...Ama ilginçtir çorbası bazen soğuk olabiliyor...

    Ayrıca tatlılarının ahım şahım bir tarafı yok;sadece tabldot lokanta olmasından dolayı mecburen ve de idareten konulmuş gibi...

    Mert

    YanıtlaSil