9 Ekim 2009 Cuma

Ciğerci Hulusi, Bölüm 2

Daha önce söylediğimi yaptım ve Ciğerci Hulusi’nin Mühürdar Caddesi’ndeki lokantasına gidip ciğer yedim. Gerçi yememin üstünden bir hayli vakit geçti, henüz Ramazan ayıydı, ama olsun, Ciğerci Hulusi kaç yıldır orada, bizim yazımız da birkaç hafta gecikse ne olacak, değil mi?

Aslında yemek yemeye niyetim yoktu, oralara işim düştüğü bir gün Ciğerci Hulusi’ye rastladım ve orada yeme niyetim aklıma geldi. Hem oruç vakti hem de öğle ile akşam yemeği arası olunca dükkân bir hayli boştu, daldım içeri.

Misbah Muayyeş gibi hem telaffuzu hem de akılda kalması zor bir ismi olan bu sokaktaki Ciğerci Hulusi, dükkânın önündeki teras misali boşluğa küçük tabureli iki üç masa atmış, iç tarafı ise genişçe bir lokanta. Kapıdan girince sizi devasa “mutfak” bölümü karşılıyor. Sıralanmış birkaç masanın ardındaki geniş cepheli mutfak tezgâhı yan yana dizilmiş sebzeler ve hemen arkasında yanmakta olan büyük mangalıyla göz ve iştah açıcı. Hani mekânın yarısına mutfak kurmuşlar desem yeridir. Bir de üst kat var, gayet geniş bir alan.

Terastaki küçük masalardan ikisi doluydu, içerisi ise bomboş. Mutfak tezgâhının ardındakiler boşluğu fırsat bilip kendi aralarında sohbet ediyor ve anlaşılan o ki iftar vakti yaklaştığında bulamayacakları tembellik anını değerlendiriyorlardı. Oturdum, bir ciğer dürüm söyledim, başladım beklemeye.

Ramazan ayında oruç vaktinde lokantalarda yemenin sıkıcı yanı, lokantanın esas performansını iftara geleceklere sakladığını bilmenizdir. Bunun nedeni dindarlık falan değil tabii, ne de olsa iftarda hemen her lokanta canhıraş dolar, insanlar aç kalmış olmanın verdiği motivasyonla masaları doldurmaya meyilli olur, para sakınma ihtimalleri diğer zamanlara nazaran azalır. Bir de üstüne iyi hizmet bekler ve bütün masalar aynı iyi hizmeti aynı anda bekleyecekleri için de aşçılar, garsonlar, komiler bol deparlı bir akşam geçirirler. O yüzden de, lokanta çalışanlarının performansı, oruç vaktinde masalar dolu olsa bile iftar zamanıyla aynı olmaz hiçbir zaman.

İştah açıcı, değil mi? Bu görüntünün hemen arkasında ciğerinizi pişirmek için harıldayan mangal var...

İşte ben de ciğerle oruç yemeye niyetlenen birisi olarak biraz fazla bekledim Ciğerci Hulusi’de. Bir yandan aklımdan hemen üst paragrafta yazdıklarım geçerken, bir yandan da “Ciğerci Hulusi’de beklesem bile kesin sonrasında memnun olacağım” eminliğini taşıdığım için çok gerilmedim. “Şimdi kesin önüme getirecekleri o küçük sebzeleri hazırlıyorlardır, hatta belki biber falan közlüyorlardır” diye seviniyordum bile.

Bekleyişin ardından ciğer dürümüm geldi, ama diğerleri gelmedi! Artık Ramazan’da mı böyle bir uygulama yapıyorlar yoksa Altıyol’daki lokantanın taze naneli, sumaklı soğanlı ikramları burada yok mu, onu bilemiyorum. “İki parça domates için mi laf ediyorsun yani?” demesinler kaygısıyla sormadım da. (Niye böyle bir kaygı taşıdıysam artık?!)

Neyse umduğumuzu değil bulduğumuzu yiyelim diyerek, acılı şalgam suyumu da bardağa doldurup ciğer dürümümü yemeye başladım.

Ciğerine edilecek laf yok tabii, çarpar adamı! Gerçekten harika yapıyorlar ciğeri. Ciğer (eti) çok güzel ve tam kıvamında pişiriyorlar. Bakın, şimdi yazarken bile ağzım sulandı! Ciğer parçalarını hafiften irice doğramışlar ki böylece kömürde pişen ciğerde karşılaşabileceğiniz pişmemişlik-kurumuşluk karşıt ihtimalleri devre dışı kalıyor. Yemeyi seven bir insan olarak, düşüneni de pişireni de kutluyorum.

Ciğer seviyorum diyorsanız, Ciğerci Hulusi’ye mutlaka gitmiş olmanız lazım. Yoksa eksik kalırsınız. Hatta, sakatatlarla arası iyi olmayan bir arkadaşınızın aklını çelmeyi düşünüyorsanız, ilk başvuracağınız adres de burası olmalı bence. Ciğerden başlayarak tüm sakatat ailesiyle ilgili fikrini değiştirmeye başlayacaktır mutlaka!

Ciğerci Hulusi’nin Mühürdar’daki şubesi uzunca bir zamandır burada. Gayet de bilinir bir yer. İçerisi boş olunca, kimler gelir kimler gider, pek gözlemleme şansım olmadıysa da, havalı motosikletini kapının önüne bırakıp hızla içeriye dalan uzun şortlu, sportif bir genç arkadaşın iftara 6-8 kişilik yer ayırtması dikkatimi çekti elbette. İftardan çıkınca toplu halde gece kulübüne mi gidecekler acaba, diye düşünmedim desem yalan olur. Postmodern zamanlar işte…

Dürümümü bitirdikten sonra, acelem de olduğu için hesabı direkt kasaya ödemek amacıyla zengin kalkışı yaptım, ama kasadaki arkadaş 8,5 lira hesap çıkarınca zengin olmadığımı hatırladım! Altıyol’daki şubede aynı yemeğe 7 lira vermem gerekmiyor muydu? Zam mı geldi acaba? Herhalde hem dürümün hem de şalgam suyunun fiyatında biraz “düzeltme” yapmışlar. Yok, yok, öyle cepte akrep taşıyor havalarına girmeye gerek yok, Ciğerci Hulusi’de yenen ciğere değecek bir miktar bu. Fazla vaktim olmadığından fiyatların ayrıntılarını öğrenemedim, bir ara yine yolum denk düştüğünde buraya not düşerim.

Ciğerci Hulusi’nin bulunduğu sokağın ismi için zor dedik, ama tarif etmedik: Eski Kadıköy Postanesi’nin (aslında şu anda hizmet vereni de nihayetinde aynı sokak üstünde ya) bulunduğu sokaktan düz ilerleyin, sokak bitince sola dönün, biraz yürüyün, göreceksiniz. Veyahut da, eski İSKİ’den sahile doğru inen sokağa girin, ileride sağda, Ciğerci Hulusi tabelasını görünce çekinmeyin, girin içeri.

Unutmadan, Ciğerci Hulusi’nin bu şubesinde tantuni yok. Tantuni, Altıyol’daki şubeye has.

2 yorum:

  1. İkram adı altında verilen sumaklı ,soğan yeşillik vs.çok lezzetli ve taze.Taze ve çift bıçakla yapılan nar ekşili salata ise müthiş.

    Ciğerler sulu kalsın ricasıyla siparişimi verdim.Ciğerler tam istediğim gibiydi; sulu, sinirsiz,yumuşaktı ve koyun kokusu yoktu.

    İkinci siparişim çöp şişler de oldukça yumuşak ve lezzetli idi. Pişirilmesi de güzeldi.
    Lakin son siparişim adana kebap benim için sürpriz oldu. Kebapta kuyruk yağı ve koyun eti kokusu vardı.Bazı kebapçılarda da bazen bu kokuyu ilk lokmada alırsınız lakin sonra damağınız alışır. Burada öyle olmadı..Oysa kebap bıçak kıyması ile ustaca ve özenle hazırlanmış,eti bol ve iyi pişirilmiş idi. (Belki kıvırcık kuzu eti kullanarak bu sorunu çözerler.)
    Çok güzel olduğunu düşündüğüm tatlılarını ise bir dahaki sefere bıraktım.

    Mersin'de Ciğerci Apo'da yetişmiş olan Volkan Usta mekanın önde gelen isimlerinden biri.Kendisine ve arkadaşlarına ve tanışma fırsatı bulamadığımız Hulusi Bey’e teşekkür ediyoruz. Hem lezzeti yemekleri hem de güleryüzleri için.

    SONUÇ: TEKRAR GİDERİM VE BİLMEYENLERE TAVSİYE EDERİM

    YanıtlaSil
  2. Sevgili "adsız", yorum için şahsen teşekkür ederim; keşke adınızı da yazsaydınız, ama sağlık olsun.
    Yorumunuz üstüne sadece bir not düşmek istedim: Ben şahsen Adana kebapta da başka bir kebapta da koyun etini ve kuyruk yağını sevmem; sanırım bugüne kadar yazdıklarımda da bunu bir hayli belli ettim. Ancak şöyle de bir gerçek var ki, Adana kebabın aslının koyun eti ve kuyruk yağıyla yapılması gerektiğini iddia eden ustalar ve dolayısıyla da mekânlar bolca mevcuttur. (Bu, elbette, ustanın temel aldığı yörenin yemek kültürü ile ekonomik ve tarımsal durumuyla alâkalı.) Ben öylesini tercih etmesem de, biraz daha objektif yaklaşmaya çalışırsak, koyun eti ve kuyruk yağıyla yapılmış kebaplarda da kritik olan, kokunun mümkün olduğunca ağır olmaması ve kebabı yedikten sonra damağınızda, tabiri caizse, bir yağ tabakası kalmamasıdır. Ciğerci Hulusi'nin Adana'sını böyle değerlendiriyorsanız, bence, bir yönüyle de olsa sorun yok demektir. Ayrıca meseleyi çözmek için benim de katıldığım çözümünüzü sunmuşsunuz. Ben de bir gün Ciğerci Hulusi'de Adana yiyip fikrinize katkıda bulunurum, umarım.

    YanıtlaSil