9 Haziran 2009 Salı

Rıhtım Caddesi'nde iyi bir seyyar "lokanta": Şafak

Hava kararıp da saat de geceye doğru yol alınca Rıhtım Caddesi üzerindeki kaldırımlar, bilirsiniz, adeta seyyar lokantaya döner. Yarım ekmek arası karışıkçılar, pilavcılar, mangal tezgahları… Bilhassa gececiler için beslenme caddesi. Bunlardan hangisinde yemek keyfinize göredir, bilmem, ama benim için esas olan mangal tezgahlarıdır. Caddenin Haydarpaşa’ya giden yönünde, Murat Muhallebi’yi hemen geçtiğinizde çıkacağınız kaldırımda tezgah açan Şafak da bunların başında geliyor.

O küçük arabalara onca kuzu şişi, ciğeri ve bilumum sakatatı, köfteyi, bir de üstüne domatesidir, biberidir, yeşilliğidir derken bir dolu malzemeyi nasıl sığıştırıyorlar acaba? Neyse, bu mühendislik harikası dizaynın ayrıntılarını o saatte görmeniz pek mümkün değil tabii. Aynı şey, eğer hijyen takıntılıysanız, bu takıntınızı tatmin etmeniz için de geçerli. Ama, markalı restoranların kapalı kapılar ardındaki mutfaklarında dönen merdiven altı tezgahlarını iyi-kötü biliyor ve ne olduğu belli olmayan “et”in ambalajına marka basılınca dana etine dönüşmediği gibi basit bir bilgiye sahipseniz, üstüne de şöyle biraz dikkatli bir bakışla etin tazeliğini ayırt edebiliyorsanız fazla sorun yaşamazsınız.

Şafak, gece saat 10'a doğru caddeye çıkıyor.

Gelelim bizim Şafak’a… Gece saat 10’a doğru sokak arasından hızlı bir çıkartma yapıp cadde üstüne yerleşen mangal tezgahımızın etleri iştah açıcıdır. Geç saate kadar daha yukarıda, sokak içindeki bir dükkanda etlerini buzdolabında tuttuğu için etleri tazeliğini korur. Bir seferinde, herhalde henüz erken olduğundan olsa gerek, cadde üstüne henüz çıkmamıştı da, sokak arasına daldığımda buldum karnımı doyuracağım tezgahı. Siparişimi verip beklemeye başladım. O arada, benim gibi birkaç kişi daha geldi. Hep beraber etlerin pişmesini beklerken, cadde üstünde zabıta için erketeye yatmış olan keşif kuvvetlerinden gelen bir telefonla, apar topar yola çıktık. Önümüzde mangalında pişmekte olan etlerin dumanıyla lokomotif görüntüsü veren tezgah arabası, arkada biz, 8-10 kişi, ufaktan bir yürüyüşün ardından caddeye çıktık. Siparişimi verdiğim yerle aldığım yer arasında 50 metreden fazla fark vardı.

Benim Şafak’taki favorim ekmek arası yürek. Yürek çok fazla talep edilen bir yiyecek değildir, bilirim, ondan kaynaklı fazla bekleme ihtimali hep vardır, ama Şafak’ın mangal gibi yüreği olan müşterisi bol olduğu için böyle bir sıkıntı yok. En azından ben şimdiye kadar bayatını yemedim.

Şafak’ın en güzel yönü – ki aslında o caddedeki seyyarların hemen hepsinde geçerlidir bu – ekmeğe değil, malzemeye yüklenmesi, bu nedenle de yarım ekmekle tıka basa doymanızdır. Üstüne üstlük gayet de lezzetli bir yemekle. İster benim gibi yürek yiyin, ister şiş ya da başka bir şey, zavallı yarım ekmeğin kaldıramayacağı kadar fazla et doldurulur. Hani şaşaalı vitrinleri olan büfe ve sandviççilerde, sandviç malzemesi ekmeğin dışına taşar da, iki ısırık alınca malzemenin zaten ekmeğin ucuna doğru, dışarı taşacak şekilde yerleştirildiğini görürsünüz ya, burada öyle bir şey yok. Sahiden dolduruyor adamlar, hem de gözünüzün önünde. Üstüne de keyfinize göre, baharat, domates, yeşil biber (ki isterseniz, etinizle birlikte mangala atıyorlar, daha lezzetli oluyor), yeşillik ve soğan. Ha, bir de süs biberi turşusu var, o da acıcıların nimeti.

Köftesi, pek çok böylesi tezgahta görebileceğiniz köftelerden farklı değil. Yani çiğken gördüğünüz köfteyle pişmiş köftenin boyutları yarı yarıya farklı! Tadında da öyle ahım şahım bir şey yok. Ama şişi güzel. Benim orada yeme sebebim olan yüreğin dışında, ciğer ve böbrek de güzel sakatatları arasında.

Tabii, buranın esprisi, güzel olmasından ziyade bol olması üzerine kurulu. Ben ekmeğin içini çıkarttırırım yarım ekmek yediğimde, ona rağmen ekmeğin içi tıklım tıklım dolu oluyor. Bir de tuz attırmam, baharat yeterince karşılıyor tadını zaten. Sağ olsun, yürekçi abimiz de her seferinde “Tansiyon mu abi?” diye sorar. O saatte bu soru, insanın gururunu kıran ve karşılığında açıklama yapma gereği hissettiren bir sorudur. Başlarsın anlatmaya.

Oradaki pek çok tezgah gibi mangalcımızdan karnını doyuranları şu şekilde sıralayabiliriz: Kadıköy’ün içinde bir yerlerde içmiş olup karnını doyurmayı buraya bırakmış olanlar, rakısını yumruk mezesi dışında bir mezeyle içmeye parası olmayıp karın kazınmasını burada geçirenler, müdavim taksiciler, etrafta bolca bulunan otobüs şirketleriyle yola çıkmaya hazırlananlar ve Yeldeğirmeni civarında oturan üniversite öğrencileri. Orada siparişinizi verirken, öğrenciler dışında hemen hepsiyle ayak üstü bir sohbet tutturmanız veya zaten mayalanmış olan sohbete dalmanız mümkün. Öğrenciler daha çok kendi sosyal gettolarının muhabbet üslubuna odaklı olduklarından, genellikle “bir an önce siparişimi alayım da gideyim” tedirginliğinde oluyorlar. Ya da muhabbet etseler bile “Bak, nasıl da halkın arasına karışıp çok sıradan insanlarla sohbet ediyorum” burnu büyüklüğünün kekremsi tadını ağzınıza boca ettiklerinden, pek çekilmez oluyorlar. Yani bu tezgahta öğrenci muhabbetini tavsiye etmem!

Parası mezeye yetmeyen akşamcılar, yolcular, taksiciler, öğrenciler Şafak'ın besledikleri arasında.

Tezgahta kapalı ayran da var. Bende açıkta olduğu için sıcak olacağı gibi bir önyargı olduğundan, oradan almıyorum. Hemen sokağın içerisinde tekeller var, ayrandır, koladır, oradan alabilirsiniz.

Böyle bir yerden yemenin iyi olup olmadığını (geç saatte yiyeceğiniz ve muhtemelen en fazla bir saat içinde yatağınızda olacağınız için) gecenin ilerleyen saatlerinde anlamak mümkün. Gece mide kavrulmasıyla ve “Su! Su!” nidalarıyla uyanıyorsanız, ya ayvayı yediniz, ya da o kadar soğan koydurmayacaktınız! İşte, Şafak’ın iyi yönü, bu tip bir şikayeti fazla yaşamayacak olmanız. Ama ben yine de, ne olur ne olmaz diye, birincisi, ekmeğin içini çıkarttırmanızı, ikincisi (eğer saat çok geçse) soğansız yemenizi ve son olarak da ya kolayla yemenizi ya da sonrasında soda içmenizi tavsiye ederim. Gerisini siz bilirsiniz.

Gelelim bu işin günahına: Yarım ekmekler 3,5 lira, ayran 1 lira. Sokak içinden kola alırsanız, kutusuna 1,25 bayılacaksınız, üstüne de soda içtiniz mi, 50 kuruş da ona ekleyin. Kısacası, 4,5 lirayla 5,25 lira arasında, saati hesaba katarsanız, mis gibi doyarsınız, proteininizi almış olursunuz.

1 yorum:

  1. Gececi seyyar abilerin krali Rihtim caddesinin sondan bir onceki sokaginin hemen girisinde takilir, daha buyuk bir arabasi vardir, sadece soguk sandvic yapar. Fiskobirlik findik ezmeli ustune bal dösemeli sandviç bir tek onda bulunur, buradan kendisini taniyabilirsiniz.

    YanıtlaSil