10 Haziran 2009 Çarşamba

İtirazım var: Marmara Et Lokantası

HUYSUZ GURME YAZILARI - 1

Onur, sağ olsun, yemeye zaten üşenmez de, yazmaya da üşenmemiş, Kadıköy’ün eskilerinden Marmara Et Lokantası’nı afiyetle yazmış. Yazdıklarına katılırım. Ama bazı eksikler gördüm, ben de biraz cadılık yapayım dedim. Merak etme Onur, Marmara’daki şefimiz bu blogu keşfederse, kötü olanı ben yazdım derim!

Benim, naçizane, esnaf lokantalarının iyisini kötüsünü seçmek için iki kriterim vardır. Birincisi yağ, diğeri de salça. Ha, “bu da senin kriterin mi, bunu herkes bilir” derseniz, işte onları anlamak için de iki yemeğe bakarım. Yağ için patlıcanlı yemeklere, salça için de (aslında hepsine bakabilirsiniz ama) kuru fasulyeyle nohuta. Canım nohut çektiğinde Marmara’da yerim, çünkü hem yemeklerine özen gösterdiğini bilirim, hem de nohutu iyi pişer. Ama salçası için o kadar da hayırlı konuşamayacağım. Gerçi, bazı esnaf lokantalarında gözlemleyebileceğiniz “aynı sıcak salçalı suyu, suyu azalmış bütün yemeklere azar azar dökmek” uygulamasına ben Marmara’da hiç denk gelmedim, ki bu iyi bir şey. Ama salçası belki çok yoğun olduğu (nohutun suyu neredeyse kan kırmızısı geliyor), belki de o kadar iyi olmadığı için, yedikten bir müddet sonra midemi yakıyor. Bunun önünü, nohutun yanında bir pilav ve bir cacık yiyerek rahatlıkla alabilirsiniz. Hem, cacığı da gayet güzeldir; az sulu, kıvamlı bir cacık klasiğidir.

Patlıcanlı yemekler ise zor yemeklerdir. Bazen patlıcandan kaynaklı bazen de yemeği yapandan kaynaklı olarak, bir felaketle karşılaşabilirsiniz. Patlıcanlı yemeklerde, eğer güzel yağ kullanmamışsanız, kendisini hemen gösterir. Yağınızın kötülüğünü saklamanız neredeyse imkansız hale gelir. Musakkada, karnıyarıkta, hatta türlüde, yağ adeta yemeğin üstüne çıkar, tabakta kendi bağımsızlığını ilan eder. Yersen. İşte, maalesef, Marmara bu açıdan iç açıcı değildir. Orada karnıyarık da yedim, musakka da, türlü de. Sonra da üç sodayı peş peşe içtiğimi bilirim. Gerçi Onur’a da bir şey diyemem bu yüzden, çünkü nikotin içerdiği için patlıcan yemez. (Evet, garip geliyor belki ama patlıcan gerçekten nikotin içerir.) Benimse nikotinle aram gayet iyi olduğu, hatta yaklaşmakta olan “genişletilmiş sigara yasağı” uygulamasına karşı beraber oturup dertleşecek bir dostluğumuz olduğu için, patlıcanla da böyle bir gerilim yaşamam.

Bir de, pilava, tatlılara ve yazlık yemeklere değinmeli. Bence Marmara’nın pilavından övgüyle bahsetmemek haksızlık olur. Sahiden güzel yapıyorlar. “Pilavcı” diye ortalıkta mantar gibi biten yerler gidip ders almalı. Mutlaka yiyin.

Tatlılardan, Marmara’nın fırın sütlacı zaten ünlü. Oraya sadece sütlaç yemeye gelenleri görmüşlüğüm vardır. Sütlaca çok düşkün değilimdir, ama Marmara’nın sütlacının özellikle bu yaz sıcağında serin serin çok güzel gideceğini söyleyeyim. Uygun fiyatı da cabası. Geriye kaldı kadayıf ile Kemalpaşa tatlısı. Kadayıfı kötü. Gerçekten de sadece bu kelime açıklar. Kuru ve şerbeti üzerinde yama gibi duruyor. Yemenize sebep olabilecek tek şey, kan şekerinizi ucuza dengede tutma isteği olabilir. Memleketin ideolojik takışma performanslarına malzeme olmuş nadide tatlısı Kemalpaşa ise benim favorim değildir pek. Üç kuruşa ahmak kutuplaşmaların yaşandığı memleketimin kutuplarından birinde yer almayı da, hele hele düşkün olmadığım bir tatlı için, istemediğimden yemedim. Yemiş olan yazarsa biz de öğreniriz.

E, yaz geldi, zeytinyağlılarla kızartmalardan bahsetmezsen ayıp olur. Hele, Marmara’nın hem ucuz hem de güzel zeytinyağlı taze fasulyesinden bahsetmek farzdır. Üzerine biraz pul biber serpip afiyetle yiyin. Hemen vitrininin önündeki buzdolabında da yeterince bekleyip soğumuşsa hele, mis mis. Patates, biber, patlıcan ve kabaktan müteşekkil kızartmasını da yoğurdunu koydurup deneyin mutlaka. Yaz geldiğini anlıyorsunuz onu yiyince. (“Biraz önce yağ-patlıcan denklemi kurdun, vurdukça vurdun, şimdi ne diyorsun?!” diye kızsanız, haksız sayılmazsınız. Ama birincisi, patlıcanının oranını az tutuyorlar; ikincisi de, diğer yemeklere nazaran biraz daha pahalı olan kızartmaya özel muamele gösteriyor olabilirler.)

3 yorum:

  1. Şunu belirtmek isterim,
    bende Marmara et lokantası hayranıyım.
    yemekleri gerçekten muhteşem ve leziz.
    Bende birazcık merak var,
    hangi yağı kullanıyorsunuz diye Lokanta sahibine sordum.
    cevap olarak ''Yudum yağ ve Bir yağ kullanıyoruz'' dedi.

    Bir gün malzemelerin geldiği bir güne rastladım,
    bir gözden geçireyim dedim.
    Baktığımda Yudum yağını gördüm ve gerçekten tatmin oldum.

    Salçaları midemi yakıyor dediniz;
    Salçaları gerçekten kıvamında vede hafif.

    Tatlılara yorum yapmak gerekirse,
    Fırın Sütlacı tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
  2. Gözüyle gören yazdıktan sonra bana laf etmek düşmez elbette. Belki de benim midemde bir hassasiyet vardır, kim bilir? Ya da “huysuz gurme” yazısı yazıyorum diye abartmışımdır!
    Asıl salça kısmıyla ilgili önemli bir not düşeceğim. Bundan iki üç gün önce canım nohut çekiverdi ve yazıda da söylediğim gibi nohut adresim olan Marmara’ya gittim. Sahiden de kurusuyla nohutunun suyu “kan kırmızısı” değil. Bu yemeklerin suyundaki o salça yoğunluğunu azaltmışlar. Çok daha hoş olmuş. Nohutu da harika yapmışlardı. Ama önemle vurgulayayım ki bunu yazımda düzeltme yapmak için söylemiyorum, zira eskiden bakliyat yemeklerindeki salça kıvamı hiç hoş değildi, ama artık değiştirmişler.

    YanıtlaSil
  3. Ercan Çıvak13 Mart 2010 12:08

    Estağfurullah, Kadıköy Gurme takipçisiyim ve Marmara Et Lokantası'nın müşterisiyim.
    Salça konusunda haklısınız biraz yoğun kullanılıyordu ama son günlerde benimde dikkatimi çekti salçayı biraz daha azaltmışlar ama favori yemeğim değil ne kuru fasulye nede nohut.
    Ben daha çok dönerini seviyorum gerçekten çok güzel döneri var denemenizi tavsiye ederim

    YanıtlaSil